1 Ekim 2007 Pazartesi

nar

"seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat
geniş odalarda. bir oksijen çadırında.
ona kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim. "

Lale Müldür.

Anların anıların avcumuzda kalanların kelime tortularının geçmişe ait asılması mümkün mü küçülen bir ceket gibi dolabın en kuytusuna ?

Masturbatif bünyelerin hormonlarının azizliğine uğrayıp kapıldıkları kör göze parmak heyecanların adına aşk denmesinin yasaklanması mümkün mü peki kelimenin aslı kirlenmesin diye ?

Peki ya en sevdigim roman kahramanına dönüşsem sonra yine istedigimde ben olabilir miyim ?

Kaç ayrı soruyla yorarsam zihnimi geçer "özlemek" ?

Anlamanın özlemeye engel olması gerekmez mi ?

Keşke hiç okumasaydım Küçük Prens'i..En sevdiğim şair metaforlara bogulmuş bir taşralı olsaydı O'nun şairi gibi.Bana 'bir aşkın izlerini silecek başka bir aşk' öğütleseydi.

Yok ama..Benim şairim sus diyor bana.'Bir masalın ağzını kapat ve yat.'

Hayatta en tehlikeli denklem bir yalnızın gözleri bir başka yalnızınkine degince kurulanmış.Öğrendim.Hani o bildiğiniz yalnızlıklardan bahsetmiyorum ama.Etrafı kuşatılmış bir yalnızlık nefes alamayan.Gülümseyen bir ifadeyle misafir karşılayan anlatması bekleniyor diye eğlenceli hikayeler anlatan.Ağlarsa gözyaşlarına tecavüz edecekler korkusuyla ağlayamayan.

Kirpikleri tuzlu bir yalnızlık.DAMLAYAMAYAN.

Ne o bildiginiz özlemlerin ürünü bu cümleler ne de depresyon kalıntısı.

Ne bir yardım çagrısı ne de bir hüzün cambazlığı.

Bir özlem nöbeti tetikledi evet ve ben anlatmaya karar verdim.Son bir kez ama yavaş yavaş.Siz o arada

"Dürtmeyin içimdeki narı.
Üzerimde beyaz gömlek var..."

1 yorum:

Can Aydın dedi ki...

kaç tane duyguyu birden barındırıyor bu yazı acep içinde:)