16 Nisan 2007 Pazartesi

Özeleştiri...

Lanet olası benliğim beni bir bilinmeze sürüklüyor.. Elimden kalemin düşmediği zamanları düşlediğim vakit bir burukluk kaplıyor her yanımı.. Mutluyken pasifize edilmek hayattan, birkaç adam akıllı cümle kuramamak kuşkusuz delirtiyor adamı. Karamsarlıklar üzerine kurduğumuz gerçek dışı yaşamlarda akıp giderken, önümüze çıkan ilk güzelliklerde sukoyveriyoruz.. İçimizdeki herşeyi o yalancı yanılsamadan ötürü bir sonraki sefere atmaya çalışıyoruz. Herşeyden çekiyoruz bu hayatta. Adsl bağlantısından özellikle.. Aklıma gelen herhangi bir şeyi bloga yazma çabası içine düşmemle, blog ana sayfasını açmayı denemek ve açılırken geçen sürede aklıma gelen herşeyi kaybetmek bombok bir durum.. Aklıma gelmeyen birçok alternatif olmasına rağmen zoru sevmek, sevebilmek güdüsü bu hale sokuyordur beni kimbilir...

Her daim kendimle barışmak için uydurduğum yegane yalandır "vaktim yok". Vaktim var ancak yazabilcek birşeyler yok gibi. Yazacaklarımı yazmışım.. Ardından yazdıklarımı yaşamışım bir çırpıda. Tezat olanda bu kanımca. "Yazamıyorum işte yaa olmuyor tükendi hayal dünyam" diyemiyorum.. Korkuyorum hayallerimdeki ideallerden vazgeçmekten, gerçekle yüzleşmekten babam gibi emekliliği bekleyip bu dünyada normal bir birey olmaktan.. İsteklerim sonsuz ki bu yüzden sonsuz bir hayal dünyası, sonsuz bir dert anlatma dürtüsü. Aşka yapılan ince göndermelerden ziyade dışarısı yazın ortasında kış.. GÜneşle örtmüş kendini İstanbul. BUlutlara sarmış yalanlarını oksijene karıştırmış tüm hüznü.. Her an hissedelim diye. BU şehre küsmüşüm ben artık. Gerçi fare dağa küsmüş dağın haberi olmamış.. Olsun fare egosuyla özdeşleşmiş.. Dağ kendi halinde zamanda yolculuğa devam etmiş.

Evet biliyorum bir tutarsızlık, bir anlaşılmazlık kaplı bu yazı. Diğerleri gibide hiç değil. BUnda bir yaşam gizli aslında. Sade bir yaşam. Aşka karışmamış, hayattan nasibini almamış.. Sırtını soğuk bir duvara yaslayıp, belinden aldığı soğukla kıçını üşütmüş.. Geceleri bol miktarda wc molası vermiş. Burnundan ilk akan damlada " ahanda yine grip" olduk cümlesini sarfetmekmiş. Oluşumdaki zincirlemenin bir yerindeki kopukluğu farkedememiş.. Kopuk-kırık zincirle uzunca yollar katetmeye çalışmış..

Hem artık iki işi yapmaktanda sıkıldım. 21 senelik yaşamımda düşündükçe bunaldığım onca saçmalık varken, ben nasıl olurda aynı saçmalıkları tekrarlamayacağım? Hatalarımdan ders almış olsamda yeniden nasıl aynı hataya düşmeyeceğim? Dikkat mi? :) İnsanların yazgı dedikleri şeylerden ders almıyoruz biz... Biz bizi terk edenlerden medet umuyoruz çoğu zaman. Kendimiz için üzülmüyoruz hiç.. Kendimizi düşünmüyoruz. Ama bizi kim terk ederse onu ilahlaştırıyoruz.. Tapınıyoruz ona. çünkü biz insanız. biz ölümlüler içinde iradesine sahip en rahat batanıyız. AKla mantığa ve herşeyden önce allah'a bizi yaradana birbaşkasının kara kaşı-kara gözü için isyan edeniz. Sonrasında hayattan çok şey isteriz

ama bu çok yüssüzce...

1 yorum:

Can Aydın dedi ki...

Doğru yazıyla kendini hatırlattın:)