Çok oldum biliyorum…
Kalemim şımarttı beni, hafif uçarak, hafif kaçarak saydım kelimeleri küfür gibi suratınıza…
“İçimden geçeni söyledim, kalırsa yazık olur.”
Ama doğrusu dürüstü olmaz bunun yalanı yanlışı da. Yorduk ruhumuzu, karaladık bir şeyler, anladık ki abartmaya gerek yokmuş. Bu kadar açık ve net.
Kim alıştırdı beni bulanık yaşamaya, bundan keyif aldırmaya bilmiyorum. Ama anladım ki, yoruyor insanı emek harcamak boş kâğıtlar, vaatler üzerine…
Ciddiyetsizliğe davet ediyorum hepinizi. Ağzınıza geldiği gibi konuşun. Rahat bırakın kendinizi, kalemlerinizi belki. Hayat zaten bir adet yanlış anlaşılmadan ibarettir. Doğrusu yok, tarifi de… Herkes kendi ağzının tadına göre yaşamakta.
Beni anlayın, üstünüze alının demiyorum. ‘Pay’ da çıkarmayabilirsiz 2–3 saçma cümleden.
Benim köşemden, dünyamdan, kalemimden, düşüncelerimden ufacık bir parçadır burada size sunulanlar. Hatta bazıları hayalden başka bir şey değildir. Ama ben bunu becerebiliyorum. Utanmadan kendi saçmalıklarımı havaya sallayabiliyorum evcil bir güvercin tadında. Biliyorum bana döneceklerini kelimelerimin. Hiç kimse kalmadığında onlar olacağını yanımda.
Rakı şişesinden bakarken ki gibi bakabiliyorum beyaz kâğıdın üzerinden…
bir kalemi, fotoğraf makinesini, kediyi, merdiven kenarını, sabaha karşıyı, lise yıllarından kalanları vs. bulabilirsiniz yazıda hiç farkında olmadan. anlamayabilirsiniz ne anlattığımı çoğu zaman belki.
Not1: bu yazı karmakarışık ifadeler içermektedir, vermiş olduğu geçici rahatsızlıktan dolayı saygılarımı sunarım.
Not2: başlık lise yıllarımdaki mevsimlik bir edebiyat dergisinden alıntıdır.
1 yorum:
Zaten tüm sorun o ya. Saçmalayabilme yeteneği.Beynindekilerini olduğu gibi kusma. Yazarlık bu çizgide yatıyor. Ama has fikirlerimiz,toplumsal etik-tabu gereği,miğde bulandırıcı geldiği için, rüyalarda kusuyoruz,kağıtlara değil.
Yorum Gönder