2 Şubat 2007 Cuma

Terk edilmek...

ıÜüSoğuk su etkisinin bünyeye yaptığı ters tepki gibidir çoğu kez. Hayalini dahi paylaşamayacağınız bir insanın, sizi en acıyan yerinizden tutup bir paçavra gibi sağa sola atmasıdır. Ruhunuzun derinliklerine yapılan kazı çalışmaları sonucu çıkartmış oldukları hazineyi ellerinin tersiyle korsanlara vermek istemeleridir. Şuursuzca kusma istemidir. Bakmak ama görememek gibidir terk edilmek. Giden ardından özlü sözler kıvamında klişe laflar sarfetmiş olsada duymamışsınızdır.. Duyamazsınız da.. İlk öpücüğün suretinize yansıttığı kırmızılığı ve ilk kalp ağrısının üstüne çökerttiği kara bulutları anlamsızca hatırlamaya çalışırsınız o size "ben gidiyorum" dediğinde. Hoşçakal gibi terimleri pek sevmessiniz bu zamanlarda. "Kendine iyi bak" ağır gelir. Duyması daha bir ağırdır söylemesinden. Keşke iyi bir dinleyici olmasaydım dersiniz. Aynanın karşısında bitik bir bedene sigara uzatır, ilk ateşle yakmak istersiniz. Söndürülmüş sigara gibi kokarsınız. Çekerken herkes keyif alır sizden. Bittiğinizde atarlar yere.. Basıp geçerler. Kalmışsa 2 fırt, belki biri gelirde alır sizi yerden çekmeye çalışır sönmeden. "Gidiyorum ben" sözlerini duymak kadar ağır başka şeylerde vardır elbet. "OLmuyor" gibi. Söylermisiniz bana olmayan birşey nasıl olurda bir ömür olmaya çalıştırılır? Yada olmayan bişey için yarına nasıl rest çekilir? kurulan hayallerin şimdiki zamanda katili bu değilse kimdir? Terk edilmek.. Bırakıp gidilmek.. Yüz üstü yatırılıp üstünden bir kamyon yükü aşkla alttakini ezmek.

Prenses ile sıradan bir adamın bitik öyküsünü bilirmisiniz?

Zamanın bir yerinde hiçte kayda değer olmayan bir yerde iki insan tanırlar birbirlerini.. Sıradandır biri.. Erkektirde aynı zamanda. Çok kaybetmiştir. hayatta kazanacak neyi vardır diye düşünmektedir her gece. Her sabah kalktığında gece öleceğini bilir. GÜndüzden mendillerini toplar, geceleri ağlar. Birilerinin hayatlarına düşmemek için dikkatli dolanır.. Birde prenses vardır ya hani bu hikayede.. Oda dünyalar güzeli olmasada iyi niyetli peçesiyle takınırdı etrafında. Herşeyi olandı o, sıradan adama karşın. İstedği elindeydi. sağ avcunda hayat, sol avcunda hayalleri vardı. Azda kırıklıkları vardı aşka dair. Güzel-hızlı başlamıştı herşey. Aşık olmuştu adam prensese. Sevmişti hemen.Nasıl demeyin hikaye bu.. Hayatındaki tüm eksiklikleri onla gidermeye başlamıştı..Şatosundan kalkıp insanların içine karışan prenses adamdan farksızdı. Bilmeden yaklaşan aşk adamı fazlasıyla derinden etkiledi. Hikayenin gizli özneleriyle bir zaman sonra karşılaştı sıradan adam. Prenses onu hiç sevmemişti.. Aşklaşmıştı bir müddet.. sadece o kadar.. ama kapılmıştı sıradan adam..Artık çok geçti.. Hiçbirşeyden korkmazdıda prensesini kaybetmekten korkar olmaya başlamıştı...

Hayata yeniden asılmıştı sıradan adam. Hayaller kurmaya başlamıştı yeniden. İçinde prensesinin olduğu.Ve güzel gözleri vardı adamın.. Bakmak dışında kullanırdı onları.. görmek gibi.. ama prensesin taşlardan örülmüş duvarını göremezdi hiç..

GÜnlerden birgün, mevsimlerden sonbahar.. İÇine çöken hüznün ona yüklediği karamsarlıkla sıradan adam prensesine ulaşmak istedi.. yanında olan prensesi çok uzaklardaydı sanki. Onla değilde farklı bir iklimdeki bir prensle beraberdi. Sıradan bir adam ve prensesten oluşan bir hikayeye 3. şahıslarda katılmış oldu. Öncesinde gizli saklı her haltı yemiş olan prenses sıradan adama değer vermeye başlamıştı. Artık ona güveniyor ve onu seviyordu. Tıpkı sıradan adam gibi. Başka ülkelerin Şehirlerin prensleriyle onu aldattığını öğrendiğinde yıkılmıştı adam... Her ne kadar sevsede gitmeliydi.
Ağır bastı sevgisi kalmayı tercih etti..

Aradan uzun bir zaman geçti. Çok şeyler için savaştı sıradan adam. Prensesi şatosunda 4 çeşit yemek yerken, adam 1 çeşitle yetindi. Ama halen umudu vardı.. Alacaktı prensesini.. Ona krallık kurucaktı ve baştacıı edicekti..

Mutluydular, huzurluydular..

O kadar uzun süre olmuştu ki ikisi içinde imkansızlıklar dahilinde kırılması güç bir rekordu.. Araya ne maddi nede manevi sorunlar girmişti..Herşey süper ötesi tıpkı masallar gibiydi. Masal karelerinde dolanırlarken masalın içinde bulmuşlardı kendilerini. Başrol oyuncusu olmuşlardı. Herşey iyi güzeldi de prensesin davranışları değişmeye başlamıştı. Onu baş tacı eden adama karşı davranışları hiçte alışık olunmaya bir hâle bürünmüştü. Bunalıp sevgisinden kaçar olmuştu ondan..

Derken birgün...

Prenses sıkılmaya başladığını söyledi.. Olmadığını söyledi ve çekip gitti.. Prensesini mutlu etmek için kendinden ödün veren, kendi kişiliği ile çatışan sıradan adam, daha bir sıradan oluverdi. ÇOook yalvardı dönmesi için.. Çok uğraştı, elinden geleni yaptı. Prenses duvarlarını yeniden örmeye başlamıştı bile...Acımadı ona.. Çünkü o prensesti. Koca bir hayatın tek hakimi, her ağladığında emziği uzatılan, yere eğilip almasına zaman kalmayan, birilerinin koltuk altında büyüyen bir prensesti..ACIMADI prenses gitti.. Tıpkı bu basit hikayedeki gibi herşey basit bir dille anlatılırken, saçma sapan gitti. Dümdüz yollarda ilerlerken sağa sola kırdı kalbini sıradan adamın. Sonunda adam kendi kurduğu düşlerde intihar etti.. Ve yaktığı hayallerin onca vebali prensesin üstüne kaldı... Şİmdi o prenses mutluyken sıradan adam burda dostlarına yazılarını yazmaya devam etti...

bydnvr02/02/2007

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Vrmıdır byle bişi yazabilcek sıradan adam? Bu adamn sıradanlığı nerdedir..? aşkında mı.. mantğnda mı.. zekasında mıdır yksa..
sıradan adam artık çktan aşmştır sıradanlğı.. belki kalbi paramparça ama.... hkayenn baş prensi oluvermiştir bi anda.. kendi kabul etmese de.. hala kçk aynalardan bakmaya dvm etse de kendne..