Bir kuğunun kanadına gizlenmiş hüzünlü ürperiş… Rüzgârın ıslığı terkedilmiş bir şehirde… Mavi bir hüzün yürekte, martıların dansına çizilmiş… Elleri cebinde bir aşığın yürüyüşü…
Yalnızlık…
En mahrem zamanlarda bir tren sesi, son bir bakışı sevgilinin otobüs camında… Gecenin en karanlık anında bir damla gözyaşı hayata, bir damla isyan…
Yalnızlık…
Gülün kokusunda hafifletmek bir özlemi… Kırık dökük ne varsa sığdırmak bir türküye… Gidip dönmeyenlere bir ağıt en derinden…
Yalnızlık…
Aynaların yalan söylediği dönülmez zamanlar, sigara dumanları sinmiş boş odalarda konuşmak eşyalarla… Ve bir yüreğe sığınmak isteği en dayanılmazında hasretlerin…
Yalnızlık…
Yaralayan sözleri her hatırlayışta bir sızı hissetmek yürekte… Aşka olan inancın bir mumun erimesi gibi yavaş yavaş bitmesi… Ve kelimelerin dahi aciz kalması seni anlatmakta…
Yalnızlık…
Bir mahkûmun volta atması avluda, tespih sallayışı umutsuzluğa… Bir çocuğun kimsesiz çığlığı beyinde yankılanan ve bembeyaz elleri çile çekmiş kadının…
Yalnızlık… En kalabalıklarda bile…
Yalnızlık…
Alın terindeki işçi yorgunluğu, umutla beslenenlerin kuru ekmeği… Sıcak demli bir çayı içer gibi yudum yudum içmek hasreti… Ve mısralar okumak gecenin simsiyah gözlerinde…
Yalnızlık…
Yusufçuk kuşunun son kanat çırpışı gökyüzünde… Ve insanın en gizli, en bilinmez, en umutsuz umudu…
Değişmez kaderimiz evrende…
Yalnızlığım…
Yalnızlığın…
Yalnızlığımız!!!
"Adı Yok" dergisi 2001/yaz-17.sayı 4.sayfa, Fatma Topçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder