15 Ocak 2007 Pazartesi

postmodern yılan ve yaşlı dede hikayesi..

Yaşlı bi dede son model arabaların aktığı caddede yürür, düşünür kaybolacak mı bigün diye..Yoksa yutacak mı şehir bigün onu diye..son parasını simit sarayında çayla tükettiği için otobüse binme konusunda tereddütlüdür..Ancak gitmesi gereklidir yılanın yanına..Yaşlılığın verdiği avantaj ile kalabalık otobüste koltuk sahibi bile olmanın huzuru ile yollarda akarken gözleri bilboardlara takılır dedenin..Boyalı kadınlar, elektronik gubidik şeyler, onlarca renk içiçe..Yıllarca yorulacak onca şeyden sonra , bu kadar karmaşanın içinde ayakta durabiliyor olduğuna şükrediyordu ama..
Otobüsten iner ve torundan gizli giydiği spor ayakkabılar ayağında uzun ara sokakları yürümeye başlar..Ulaşması gerektiği bir telefon klübesi vardır çünkü.Hayır hayır , morpheus değil bu dede..henüz bir kemer olmamayı başarabilmiş bir engerek yılanının dostu aslında o.
Yılan evet.Telefon klübesinin altındaki kanalizasyonda yaşayan, kurbağalarla beslenen yarım metrelik bir sürüngen..Ve bir dost...
Yaşlı amca yorgun adımlarla sokak aralarında ilerlerken , son sokağını döner ve üstte her zmaanki gibi öğrenci evinden gelen kahkaların altında telefon klübesine girer..481- 5-162-342 nosunu çevirir yine...Hurley adında bi genç açar telefonu, ve 1 dakika içinde yılana bağlanacağını bildirir..DEde telefonu kapatır ve cebinden eski kaşar çıkarır bir dilim..bir loklasımını ağzına atar ve kalanını ahizenin kenarına koyar..
-Hırsızlar dolaşıyor hırsızlar, der yılan..
-üstümde hiç para yok zaten..
-bekle, der yılan tekrar..
bir süre dede tek başına bekler her zamanki gibi..Aklından akşam dönerken unutmaması gereken şeyleri düşünür.Kinder süpriz alması gerektiğini hatırlar tekrar torunu için..
Ağzında poşetle geri gelen yılan , bozuk paraları poşetle beraber dedenin önüne bırakır..
sonra sohbet etmeye devam ederler..
Gün böle biter ve dede evine döner.Torunundan önce döndüğü için biras sevinmiştir, çünkü ayakkabılarını aldığı yere bırakabilmiştir.Torunu biliyor olsada ayakkablarının giyildiğini, dedesi gibi yüreği silahsızdır..
bu hikaye hemen hergün farklı renkler, yollar, görüntüler çerçevesinde devam eder..taa ki dede'nin otumunu kapatılacaktır artık..Toplar 2 tane oğlunu başına..;
-size pek bişey bırakamayacağım çocuklarım , der..ve devam eder;
-"benden bi çok şey aldı bu yaşam..Bu karmaşa,gürültü,karanlık ve birsürü şey içinde ümidi yok edecek kadar büyüyen bir delik açdı..bende bu delikten aşağı düşüyorum şu anda..Ve sizlere, sadece ismi vasiyetimde yazan adresdeki yılan dostumu bırakabiliyorum.."der..
Alttan "yearning of autumn" adlı parça girer ve DEde Hakk'ın rahmetine connect olur..
Kimse bu yılanın akibetini merak etmez , çünkü herkez globalleşmiş dünyanın içinde kendilerini halatla bağlamış birer kedi gibidirler..Yüzbinlercesi vardır ve hiç biri hiç bişeyi düşünmez..Yaşari ve tüketir..
Yılan gelen giden olmadığını anladığı zaman telefonun altından kanalizasyona girer ve 3 cadde öteye wireless olan bir restourant'a girer.solda kenarda masaya oturan yılan, cebinden wire-phone'sini çıkarır ve son 2 haftadaki ölüm ilanlarını inceler..Beklediği haberi görür görmez kapıdan hızla tekrar çıkar ve ulaşması aslında imkansız o yola yol kenarındaki otobüsün teker arasından yola koyulur..
Dede'nin ona adeta ezberlettiği yere gelmiştir..Hergün gözleri gülerek anlattığı evlerinin önünde yılan bakar bir süre ve 3 dk için kanalizasyona dalar tekrar..Geri çıkar ve ağzındaki bozuk para poşetini evin köpek kapısından girerer torununun spor ayakkabısının içine bırakır..
ve arkasına bakmadan , bu hikayeden gitmesi gerektiğini bilerek çekip gider..
Aklında şu soru vardır;
Dost olmak mı kolay , adam olmak mı?
kaynak:g.tüm
zookeeper

Hiç yorum yok: